Necmettin Erbakan Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi

DSpace@Erbakan, Necmettin Erbakan Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.




 

Güncel Gönderiler

Öğe
Graves hastalarında pan immun inflamasyon değerleri
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2024) Polat, Gamze Çiçekal; Karakurt, Feridun
Amaç: Graves hastalığı (GH), diffüz guatr ve hipertiroidizm ile karakterize bir çok sistemi etkileyebilen tiroidin otoimmün bir hastalığıdır. Çalışmamızda Graves hastalığında başta Pan İmmune İnflamasyon Değeri (PIV) olmak üzere inflamasyon belirteçlerinin önemini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamız için Ocak 2010 - Ocak 2023 tarihleri arasında N.E.Ü. Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kliniği’ne başvurmuş 1422 Graves hastasından kriterlere uygun 267 hasta birey ve 123 ötiroid sağlıklı kontrol grubu belirlendi. Hematolojik hastalık, malignite, romatolojik ve otoimmün hastalıklar, aktif veya kronik enfeksiyon, kemik iliğini baskılayan ilaç kullanımı ve nutrisyonel eksiklikler olan hastalar dışlandı. Veriler hastanenin HBYS bilgi sistemi üzerinden toplandı. Her iki grup arasında inflamasyon belirteçleri (NLO, TLO, LMO, SII, PIV) karşılaştırıldı. Daha sonra remisyona giren grup (grup 1): en az 12 ay anti-tiroid tedavi (ATİ) sonrası 12 aydan uzun süre ilaçsız izlemde kalabilen hastalar, remisyona girmemiş grup (grup 2): 12 aydan uzun süre remisyona girmemiş veya tedavi sonrası nüks etmiş hastalar olarak belirlendi. Yine her iki grup arasında inflamasyon belirteçleri, TSH, T3, T4, TRAB, TMAB, TGAB, sedimantasyon, CRP, ultrason bulguları, oftalmopati ve sigara kullanımı karşılaştırıldı. Son olarak tedavi grupları arası: anti-tiroid tedavi, RAİ ve cerrahi tedavi gören hastalar arasında aynı parametreler karşılaştırıldı. Araştırma sonucu elde edilen veriler bilgisayar ortamında SPSS (Statistical Package for Social Sciences) 18.0 paket programı ile analiz edildi. Tüm testler için istatistiksel anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edildi. Bulgular: Çalışmamıza dahil edilen Graves hastaları ve kontrol grupların demografik verileri karşılaştırıldığında yaş ve cinsiyet bakımından anlamlı farklılık saptanmadı. Graves hasta grubunda LMO değerleri kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düşük saptandı (p=0,015). Remisyon (grup 1) ve remisyona giremeyen (grup 2) (antitiroid tedaviye devam eden, RAİ almış olan yada tiroidektomiden yapılanlar) Graves hastalarının inflamasyon belirteçleri ve laboratuvar değerleri karşılaştırıldı. Grup 1’in PLO düzeyleri grup 2’ ye göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu (p=0,044). Grup 1 ve grup 2 arasında nodül, guatr, oftalmopati ve sigara kullanım durumlarının karşılaştırıldı. Grup 2’de guatr varlığı ve oftalmopati varlığı grup 1’e göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu (p=0,037, p=0,020). Graves hastalarının tedavi şekline göre nodül, guatr, oftalmopati ve sigara kullanım durumlarının karşılaştırıldı.Cerrahi yapılan hastaların oftalmopati varlığı diğer tedavi şekilleri uygulanan hastalara göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu (p=0,032).Çalışmaya alınan Graves hastalarının nodül varlığı, guatr varlığı, sigara kullanımı ve oftalmopati varlığına göre inflamasyon belirteç düzeyleri benzer olarak saptandı (p>0,05).Çalışmaya dahil edilen Graves tanılı hastaların inflamasyon belirteçlerinin yaş ve laboratuvar değerleriyle ilişkisi de incelendi. PIV düzeyi ile TSH ve CRP arasında pozitif yönde istatistiksel olarak anlamlı düşük önemsiz korelasyon saptandı (r=0,171, r=0,195, p=0,048, p=0,028). SII indeksi ile T3 arasında negatif yönde istatistiksel olarak anlamlı düşük-önemsiz korelasyon bulundu (r=-0,178, p=0,004). NLO ile TSH arasında pozitif yönde; T3 ve T4 arasında negatif yönde istatistiksel olarak anlamlı düşük-önemsiz korelasyon saptandı (r=0,201, r=-0,242, r=-0,129, p=0,019, p<0,001, p=0,038). Sonuç: LMO değeri Graves hastaları grubunda sağlıklı kontrol grubundan anlamlı derece düşük bulunmuştur. Remisyona giren hastalarda PLO düzeyleri remisyona giremeyenlere göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuştur. Ancak çalışmanın esas hedefi olan PIV değeri açısından Graves hastaları ve sağlıklı kontrol grubu arasında da remisyona giren ve remisyona girmemiş Graves hastalarında da anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. PIV değeri Graves hastalarında tanı anında prognozu ön görmede kullanımı ile ilgili daha kapsamlı çalışmaya ihtiyaç olduğu görülmüşür.
Öğe
Primer Hiperparatiroidili Hastalarda Proadrenomedülin Seviyelerinin İncelemesi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2025) Yorgancı, Zahit Furkan; Karaköse, Melia
Amaç: Primer Hiperparatiroidizm(PHPT) en yaygın rutin biyokimyasal taramada asemptomatik hiperkalsemi ile saptanır. Bununla birlikte, klinik semptomatik şiddetli hiperkalsemiden (paratiroid krizi) normokalsemik PHPT’ye kadar değişen bir kalsiyum homeostazı bozuklukları spekturumunu içerebelir. PHPT, gözlemsel çalışmalarda hipertansiyon, aritmi, ventriküler hipertrofi ve vasküler kapak kalsifikasyonu, karotis intima media kalınlığı (CIMT)’nda artış dahil olmak üzere kardiyovasküler hastalıklarla ilişkili olduğu gösterilmiştir1. Yapılan çalışmalarda pro-Adrenomedülin (pro-ADM) seviyelerinin kardiyovasüler hastalılarda artmış olduğu gösterilmiş olup, yapılan bu çalışmamızda primer hiparatiroidili hastalar ile sağlıklı kontrol grubu arasında serum proaderenomedülin seviyelerinin karşılaştırılması ve kardiovasküler risk faktörleri ile ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Materyal ve Metod: Bu çalışmaya primer hiperparatiroidi tanısı almış 43 hasta ve 34 adet sağlık kontrol grubu dahil edilmiştir. Primer hiperparatiroidi tanısı alan ve takipte olan hastalardan ve kontrol grubundaki kişilerden rutin kontroller sırasında bakılan biyokimyasal tetkikler, antropometrik ölçümler ve pro-Adrenomedülin (pro-ADM) seviyeleri değerlendirilecektir. Aynı zamanda çalışmaya ultrasonografi ile bakılan karotis intima media (CIMT) kalınlığı dahil edilmiştir. Bulgular: Primer hiperparatiroidili hastalar ile kontrol grubu arasında kalsiyum (Ca), fosfor (P), paratiroid hormonu (PTH), alkalen fosfataz (ALP), karotis intima media kalınlığı (CIMT) ve proadrenomedülin değerlerinde anlamlı düzeyde fark saptandı (p=0.000). Yaş, bel, kalça, bel/kalça, VKİ, albümin, TSH, üre, glukoz, HBA1C, kolesterol, LDL, trigliserit, HDL, insülin, D vitamini, CRP değerleri bakımından hiperparatiroidili hastalar ve kontrol grupları arasındaki farklılık istatistiki olarak anlamlı değildir (p>0.05).Hasta ve kontrol gurubu arasındaki yapılan değerlendirmede Pro-adrenomedülin seviyeleri ile kalsiyum ,PTH, ALP ve CIMT değerleri ile pozitif yönlü ilişki tespit edilirken, fosfor ile ters yönlü bir istatistiki ilişki tespit edilmiştir. Sonuç: Çalışmamızda primer hiperparatiroidili hastalarda Pro-ADM düzeylerinin daha yüksek oluğu ve bunun kardiyovasküler risk faktörleri ile korele olduğu saptanmıştır.
Öğe
Akut iskemik inmeli hastalarda diyastolik global longitudinal strain oranının inme üzerine etkisi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2025) Özkan, Meliş; Tokgöz, Osman Serhat
Amaç: Akut iskemik inme ile kardiyovasküler sistem arasında çift yönlü bir etkileşim bulunmaktadır. Beyin ve kalp arasındaki bu karmaşık ilişkinin anlaşılması büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı, miyokard fonksiyonunu değerlendirmek için kullanılan yeni bir ölçüm olan kardiyak diyastolik global longitudinal strain oranının, akut iskemik inme ile ilişkisini araştırmaktır. Yöntem: Çalışmamız, prospektif bir vaka-kontrol çalışmasıdır. Akut iskemik inme tanısı almış 80 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Acil servise akut iskemik inme ile başvuran hastaların demografik özellikleri, başvuru anındaki klinik durumları ve biyokimyasal verileri kaydedilmiştir. İnme sonrası ilk 72 saat içinde hastalara ayrıntılı ekokardiyografi yapılmış ve global longitudinal strain (GLS) ölçümleri gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, hastaların başvuru anındaki ve inme sonrası birinci ay Modifiye Rankin Skorları (mRS) kaydedilmiştir. Kontrol grubu, inme hastalarıyla benzer vasküler risk faktörlerine sahip; kardiyoloji polikliniğine başvuran 45 bireyden oluşturulmuştur. Kontrol grubunun demografik özellikleri, biyokimyasal verileri ile strain ölçümleri kaydedilmiştir. Veri analizinde, literatürdeki GLS normal değeri ile çalışmamızdaki değerlerin karşılaştırılması için Tek Örneklem t-testi, vaka-kontrol grupları arasındaki farkları incelemek amacıyla parametrik dağılımlar için Student t-testi, nonparametrik dağılımlar için Mann-Whitney U testi ve inmenin GLS değeri üzerine bağımsız bir prediktör olup olmadığını değerlendirmek için Linear Regresyon Analizi, GLS’nin klinik seyir üzerine etkisini araştırmak için ise Tekrarlayan Ölçümlerle Karışık ANOVA Testi kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen vakaların yaş ortalaması 69,15 ± 15,74 yıl, kontrol grubunun yaş ortalaması ise 67,38 ± 11,54 yıl olarak tespit edilmiştir. Tek Örneklem t-testinde, GLS değerleri hem vaka grubu (%15,41 ± 3,60) hem de kontrol grubunda (%10,70 ± 2,55) literatürde normal kabul edilen GLS değerinden (GLS değeri alt sınırı=%18) anlamlı derecede düşük saptanmıştır. Vaka ve kontrol grubu GLS değerleri karşılaştırıldığında, vaka grubunda GLS değeri kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,001). Vaka ve kontrol grubu arasında ejeksiyon fraksiyonu (EF) açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır. Akut inmenin GLS artışında bağımsız öngördürücü olduğu ve yüksek GLS değerinin de mRS’ye olumlu yönde etki eden bağımsız bir öngördürücü olduğu tespit edilmiştir. Sonuç: Çalışmamızda hem vaka hem de kontrol gruplarında, literatürde belirtilen normal değerlerin altında bir GLS değeri bulunmuştur. Bu durum, vasküler risk faktörlerinin GLS’de anlamlı bir düşüşe yol açtığını göstermektedir ancak vaka grubunda GLS değerinin kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek olması, inmenin GLS değerini azaltan değil artıran bir bağımsız değişken olduğunu göstermektedir. EF’nin her iki grupta aynı olması GLS’nin inme patofizyolojisinde EF’den daha hassas bir ölçüm olduğunu ve GLS artışının penumbrayı korumayı amaçlayan kompansasyon mekanizmalarına katkı sağlayabileceğini düşündürmektedir.
Öğe
Acil servise göğüs ağrısı şikayeti ile başvuran hastaların esı triajı ve EDACS değerlendirmelerinin yapay zeka ile karşılaştırılması
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2024) Çınar, Mehmet Okan; Koçak, Sedat
G􀵴r􀵴ş Ac􀵴l serv􀵴se göğüs ağrısı 􀵴le başvuran hastalarla yapılan bu çalışmada ac􀵴l serv􀵴slerde yaygın olarak kullanılan b􀵴r tr􀵴aj s􀵴stem􀵴 olan Emergency Sever􀵴ty Indeks (ESI) tr􀵴aj kategor􀵴s􀵴n􀵴n ve Emergency Department Assessment of Chest Pa􀵴n Score (EDACS) kard􀵴yak r􀵴sk grubunun yapay zeka algor􀵴tmalarıyla karşılaştırıp l􀵴teratüre katkı sağlamak amaçlanmıştır. Gereç Yöntem Bu çalışma, 01 Ağustos 2024 􀵴le 01 Ocak 2025 tar􀵴hler􀵴 arasında Necmett􀵴n Erbakan Ün􀵴vers􀵴tes􀵴 Er􀵴şk􀵴n Ac􀵴l Serv􀵴s􀵴’nde, göğüs ağrısı olan 18 yaş üstü hastalar üzer􀵴nde tek merkezl􀵴, prospekt􀵴f ve kes􀵴tsel b􀵴r tasarımla toplam 396 hasta üzer􀵴nde gerçekleşt􀵴r􀵴lm􀵴şt􀵴r. Gebel􀵴k durumu, travmaya bağlı göğüs ağrısı, kend􀵴 􀵴steğ􀵴yle taburcu olan ve çalışma 􀵴ç􀵴n onam vermeyen hastalar çalışmaya dah􀵴l ed􀵴lmem􀵴şt􀵴r. Çalışma kapsamında, ayaktan ve ambulans 􀵴le ac􀵴l serv􀵴se başvuran hastaların v􀵴tal bulguları, demograf􀵴k özell􀵴kler􀵴, ESİ tr􀵴aj kategor􀵴ler􀵴, EDACS göğüs ağrısı r􀵴sk kategor􀵴s􀵴 ve ac􀵴l serv􀵴s sonlanımları hasta tak􀵴p formuna kayded􀵴lm􀵴şt􀵴r. Ayaktan başvuran hastaların tr􀵴ajını tr􀵴aj görevl􀵴ler􀵴, ambulansla gelen hastaların tr􀵴ajını 􀵴se hek􀵴mler gerçekleşt􀵴rm􀵴şt􀵴r. Toplanan ver􀵴ler, standart b􀵴r met􀵴n formatında düzenlenerek ChatGPT-4o’ya b􀵴rb􀵴r􀵴nden bağımsız olarak sunulmuş ve s􀵴stemat􀵴k b􀵴r şek􀵴lde hasta tak􀵴p formuna kayded􀵴lm􀵴şt􀵴r. Bulgular Çalışma grubunun yaş ortalaması 51,9±17,6 yıl olup katılımcıların %56,6’sı erkekt􀵴r. Hastaların %78,3’ü ayaktan başvurmuştur. Tr􀵴aj görevl􀵴s􀵴, ayaktan başvurup taburcu ed􀵴len hastaların %57,8'􀵴n􀵴 ESİ Kategor􀵴-2 olarak değerlend􀵴r􀵴rken bu oran yapay zekada %29,1, EDACS ver􀵴s􀵴 ver􀵴len yapay zekada 􀵴se %18,4'tür (p<0,001). Hek􀵴m ve yapay zeka, ambulansla ac􀵴l serv􀵴se başvurup taburcu ed􀵴len hastalarda benzer oranlarda ESİ Kategor􀵴- 2 olarak değerlend􀵴rme yaparken; EDACS ver􀵴s􀵴 ver􀵴len yapay zeka, hastaların %15'􀵴n􀵴 ESİ Kategor􀵴-2 olarak değerlend􀵴rm􀵴şt􀵴r (p<0,001). Kr􀵴t􀵴k hastaların ayırt ed􀵴lmes􀵴nde yapay zeka, hek􀵴m 􀵴le benzer b􀵴r performans serg􀵴lem􀵴ş olup aralarında anlamlı b􀵴r fark saptanmamıştır (p=0,772). Yapay zekaya, kard􀵴yak r􀵴sk gruplaması yapması 􀵴ç􀵴n EDACS 􀵴le aynı ver􀵴ler ver􀵴ld􀵴ğ􀵴nde hastaları daha yüksek r􀵴sk grubunda değerlend􀵴rme eğ􀵴l􀵴m􀵴nde olduğu gözlemlenm􀵴şt􀵴r (p<0,001). Sonuç Yapay zeka tabanlı s􀵴stemler􀵴n, hastaları ver􀵴 tabanlı anal􀵴z yeteneğ􀵴 ve s􀵴stemat􀵴k değerlend􀵴rme özell􀵴kler􀵴 sayes􀵴nde tr􀵴aj görevl􀵴ler􀵴 ve hek􀵴mlere kıyasla hastaların kl􀵴n􀵴k sonlanımıyla daha örtüşen b􀵴r hasta tr􀵴ajı yaptığı gözlenm􀵴şt􀵴r. Bu b􀵴lg􀵴ler ışığında yapay zeka tabanlı s􀵴stemler􀵴n ve EDACS’ın ac􀵴l serv􀵴s tr􀵴ajında kullanılab􀵴l􀵴rl􀵴ğ􀵴, hasta sonuçlarını 􀵴y􀵴leşt􀵴rme ve kaynakları ver􀵴ml􀵴 kullanma potans􀵴yel􀵴 açısından önem taşımaktadır.
Öğe
Yetişkinlerin sağlık okuryazarlığı düzeyinin sağlıklı yaşam farkındalığı ve başarılı yaşlanma üzerine etkisi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2024) Soıytürk, Fatma Yaprakçı; Demirbaş, Nur
Amaç: Yaş almak ve yaşlanmak kaçınılmaz bir olaydır ve hem dünyada hem de ülkemizde yaşlı nüfus giderek artmaktadır. Toplumların yaşlanmasıyla beraber, kronik hastalıklar, bakım ve sağlık giderleri de artış göstermektedir. Yaşlı nüfus arttıkça yaşlanmanın da sağlıklı ve başarılı bir şekilde olması giderek önemli hale gelmektedir. Başarılı ve sağlıklı yaşlanmayı etkileyen birçok faktör vardır. Bunlardan birisi de son dönemde gündemde olan sağlık okuryazarlığıdır. Sunulan çalışmada yaşlılıktan bir önceki dönemde bulunan yetişkinlerin (45-65 yaş) sağlık okuryazarlığı düzeyinin, sağlıklı yaşam farkındalığı ve başarılı yaşlanma üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel nitelikteki bu çalışmaya yüzde on hata payı ilave edilerek en az 415 yetişkinin çalışmaya dahil edilmesi planlandı. Oluşturulan anket formu 45-65 yaş arasındaki yetişkinlere Google Forms ile online ve araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme yöntemi ile uygulandı. Oluşturulan anket formunda; sosyodemografik bilgiler, bireylerin sağlık, aktivite, beslenme, sosyal yaşam, manevi inanç, yaşam memnuniyetine ilişkin sorular, Sağlık Okuryazarlığı Ölçeği – Kısa Form, Başarılı Yaşlanma Ölçeği ve Sağlıklı Yaşam Farkındalığı Ölçeği yer almaktaydı. Veriler SPSS (Statistical Package for Social Sciences for Windows) 20.0 programı kullanılarak analiz edildi. p<0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya katılan 400 katılımcının %52,5 (n:210)’i kadın, %81 (n:324)’i evli, %45,4 (n:182)’ü üniversite/yüksekokul ve üzeri eğitim düzeyine sahipti. Katılımcıların yaş ortalaması 52,33 ± 5,87 (min:45, maks:65) yıl idi. Katılımcıların %24,7 (n:99)’si fiziksel aktivite açısından aktif, %22,7 (n:91)’si yeterli ve dengeli beslenmeye her zaman dikkat ediyordu. Katılımcıların %30,5 (n:122)’i ilgi alanı ile ilgili seminer, konferans vb. eğitime katılmıştı, %36,8 (n:147)’inin hobisi vardı. Katılımcıların eğitim durumları ve SOÖ-KF’den alınan puanlar kıyaslandığında; üniversite/yüksekokul mezunu grubun aldığı puan (33,66 ± 8,07), ilköğretim mezunu grubun aldığı (29,93 ± 8,79), ortaöğretim mezunu grubun aldığı (26,72 ± 6,75) ve lise mezunu grubun aldığı puandan (29,93 ± 8,16) anlamlı olarak yüksekti (sırasıyla p=0,004, p<0,001, p=0,002). Çalışan katılımcıların BYÖ alt boyutlardan ve ölçeğin tamamından aldığı puanlar, çalışmayan katılımcıların BYÖ alt boyutlardan ve ölçeğin tamamından aldığı puanlardan anlamlı olarak yüksekti (p<0,05). Üniversite/yüksekokul mezunu grubun, SYFÖ değişim alt boyutundan aldığı puan (21,01 ± 3,46), ilköğretim mezunu grubun aldığı puandan (19,58 ± 4,39) ve ortaöğretim mezunu grubun aldığı puandan (18,75 ± 4,42) anlamlı olarak yüksekti (sırasıyla p=0,033, p=0,004). SOÖ-KF’den alınan toplam puanlar ile katılımcıların algılanan sağlık durumları, kronik hastalık durumları, kullanılan ilaç durumları, tanı almış psikiyatrik rahatsızlıkları arasında anlamlı fark bulunmaktaydı (p<0,05). Kronik hastalığı olmayanların BYÖ sağlıklı yaşam biçimi alt boyutundan aldığı puan (8,87 ± 1,79) ve BYÖ toplamından aldığı puan (53,43 ± 10,92), kronik hastalığı olanların sağlıklı yaşam biçimi alt boyutundan aldığı puana (8,41 ± 1,74) ve BYÖ toplamından aldığı puana (51,09 ± 10,79) göre anlamlı olarak yüksekti (sırasıyla p=0,012, p=0,035). Yeterli ve dengeli beslenme durumuna her zaman dikkat eden grubun SYFÖ sosyalleşme, sorumluluk, beslenme alt gruplarından ve ölçeğin toplamından aldığı puanlar, yeterli ve dengeli beslenmeye kısmen dikkat eden ve hiç dikkat etmeyen grubun aldığı puanlardan anlamlı olarak yüksekti (p<0,05). BYÖ ve alt boyutlarının tamamından alınan puanlar ile katılımcıların ilgi alanıyla ilgili eğitim, seminer vb. alma durumları, hobi durumları, yaşam kalitesi ve yaşam memnuniyeti durumları arasında istatiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0,05). Arkadaşları ile her zaman görüşen grubun SYFÖ sosyalleşme, sorumluluk alt boyutlarından ve SYFÖ toplamından aldığı puanlar, arkadaşları ile ara sıra görüşen grubun aldığı puanlardan daha yüksekti (sırasıyla p=0,007, p=0,046, p=0,011). “SOÖ-KF” ile “BYÖ” karşılaştırıldığında aralarında pozitif yönde orta düzeyde anlamlı korelasyon tespit edildi (r=0,425, p<0,001). “SOÖ-KF” ile “SYFÖ” arasında da pozitif yönde orta düzeyde anlamlı korelasyon tespit edildi (r=0,464, p<0,001). Sonuç: Yapılan çalışmada cinsiyet farkının, birlikte yaşanılan kişilerin ve çocuk sahibi olma durumunun sağlık okuryazarlığını, başarılı yaşlanmayı ve sağlıklı yaşam farkındalığını etkilemediği görüldü. Eğitim düzeyi ile sağlık okuryazarlık puanı arasında pozitif bir ilişki vardı. Eğitim düzeyinin artması hem bağımsız olarak hem de sağlık okuryazarlığını artırarak bireylerin sağlıklı yaşam farkındalığını ve başarılı yaşlanma düzeylerini artırmıştı. Kendi sağlık durumlarını çok iyi ve iyi olarak algılayan katılımcıların sağlık okuryazarlık ve başarılı yaşlanma düzeyleri, sağlık durumlarını orta ve kötü olarak algılayan katılımcılara göre daha yüksekti. Fiziksel aktivite yapan ve beslenmesine dikkat eden bireylerin, sağlık okuryazarlığı, sağlıklı yaşam farkındalığı ve başarılı yaşlanma puanları arasında pozitif bir ilişki vardı. Sosyal olarak aktif olan, hobisi olan, yaşam kalitesini iyi olarak değerlendiren ve yaşamdan memnun olan bireylerin başarılı yaşlanma düzeyleri daha yüksekti. Başarılı ve sağlıklı yaşlanmayı etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bu konuyla alakalı toplumdaki her kesime görev düşmektedir. Hekimler de bu konuda önemli bir konumdadır. Özellikle aile hekimleri bireylerin hastalık ve tedavi sürecinin yanında, hasta olmadan önce yapılan sağlık taramalarını, sosyal ve kültürel yaşamını, fiziksel aktivite ve beslenme durumunu, kötü alışkanlıklarını, ruhsal durumunu, ailevi özelliklerini de takip edebilir. Başarılı ve sağlıklı yaşlanmak için de gerekli olan bu faktörlerle alakalı olarak, bireyi yönlendirebilir ve bireylere danışmanlık yapabilir