Necmettin Erbakan University Institutional Repository
DSpace@İHÜ digitally stores academic resources such as books, articles, dissertations, bulletins, reports, research data published directly or indirectly by Necmettin Erbakan University in international standards, helps track the academic performance of the university, provides long term preservation for resources and makes publications available to Open Access in accordance with their copyright to increase the effect of publications.

Recent Submissions
Kronik ruhsal bozukluğu olan bireylerin ailelerinde bakım yükü, benlik saygısı ve mental iyi oluş düzeyleri arasındaki ilişki
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024)
Bu çalışma kronik ruhsal bozukluğu olan bireylerin ailelerinde bakım yükü, benlik saygısı ve mental iyi oluş düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla tanımlayıcı, ilişki arayıcı ve kesitsel türde yapıldı. Çalışma, Konya il merkezinde bulunan NEÜ Meram Tıp Fakültesi Hastanesi'nin Psikiyatri polikliniğine başvurmuş hasta yakınlarından, gelişigüzel örneklem yöntemi ile seçilen ve araştırmaya katılmayı kabul eden 226 bireyle yürütüldü. Veriler "Kişisel Bilgi Formu", "Bakım Verme Yükü Ölçeği (BVYÖ)", "Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği (RBSÖ)" ve "Warwick-Edinburgh Mental İyi Oluş Ölçeği (WEMİOÖ)" kullanılarak yüz yüze ve anket yöntemiyle toplandı. Verilerin analizinde T testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) testi kullanıldı. Anlamlı farklılıkları belirlemek için post-hoc Tukey testi ileri analizi ve ölçekler arası ilişki durumunun sınanması için Pearson Korelasyon testi yapıldı. Kullanılan ölçeklerin güvenilirliği Cronbach Alfa Güvenilirlik Katsayısı ile analiz edildi. Elde edilen bulgular %95 güven aralığında, p<0,05 anlamlılık düzeyinde değerlendirildi. BVYÖ toplam puanı ortalaması 43,80±13,92 olarak belirlendi. Medeni durum, öğrenim durumu, hastaya yakınlık derecesi ve sosyal aktivitenin varlığı durumuna göre BVYÖ puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu belirlendi. RBSÖ toplam puan ortalaması 25,88±2,36 olarak belirlendi. Bakımına ücretle destek veren birinin varlığı durumuna göre RBSÖ puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu belirlendi. WEMİOÖ toplam ortalama puanı 44,76±9,87 olarak belirlendi. Medeni durum, hastaya yakınlık derecesi, düzenli bir sosyal aktivitesinin varlığı ve çalışma durumuna göre WEMİOÖ puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu belirlendi. Bakım yükü ve mental iyi oluş düzeyleri arasında negatif yönlü ve anlamlı orta düzeyde ilişki, benlik saygıları ile mental iyi oluş düzeyleri arasında pozitif yönlü ve zayıf düzeyde anlamlı ilişki saptandı. Bakım yükü ve benlik saygısı puanları arasında istatistiksel olarak bir ilişki saptanmadı. Sonuç olarak; Kronik ruhsal bozukluğa sahip bireylerin ailelerinde algılanan bakım yükü "ileri derece yük" olarak tanımlandı. Bakım veren ailelerin bakım yükü arttıkça, mental iyi oluş düzeylerinin azaldığı belirlendi. Benlik saygısının algılanan bakım yükü ile ilişkisi saptanmadı. Bakım verenlerin benlik saygısı düzeyi arttıkça, mental iyi oluş düzeyinin de arttığı belirlendi.
Otofaji-ER stres etkileşiminin meme kanseri hücrelerinin proliferasyonu ve metastazı üzerindeki etkilerinin araştırılması
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024)
En sık görülen kanser tiplerinden biri olan meme kanserinin görülme sıklığı her yıl dünya çapında artış göstermektedir. Meme kanserinde kemoterapi/radyoterapi gibi geleneksel tedavi protokollerine direnç gelişmesi nedeniyle tedavi seçenekleri kısıtlı kalmektadır. İlaç dirençi otofoji gibi faktörle de ilişkilendirilen bir süreçtir. Otofaji, hasarlı moleküllerin, yanlış katlanmış proteinlerin, subsellüler bileşenlerin (proteinler, nükleik asitler, lipidler) ve hasarlı organellerin parçalanması ve ortadan kaldırılması için gerekli olan fizyolojik bir hücresel süreçtir. Otofajinin kanserdeki rolü karmaşıktır. Otofaji tümör tipine veya içeriğine bağlı olarak değişiklik gösterebilir.ER stresin indüklediği otofajinin hücre üzerindeki etkileri farklıdır. Artmış ER stres tarafından indüklenen otofaji aktivasyonu hücre ölümünü de teşvik edebilir. Bu çalışmada ER stres ve otofojinin karşılıklı etkileşimlerinin meme kanseri hücrelerinin proliferatif ve metastatik davranışları üzerindeki etkilerininin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla MCF7 hücre hattında ULK-101 ve tunikamisinin kombinasyonunun sitotoksik etkisi WST-8/CCK8 testi ile bakılmıştır. Bunun yanı sıra otofajik aktivite LC3-II Kantitasyon ELISA kiti ile analiz edilmiştir. Sitotoksisite sonuçları dikkate alınarak, sonraki analizlerde hücreler 24 saat süresince 1 µM tunikamisin ile ön işleme tabi tutulmuş, ardından tunikamisin varlığında 3 saat süresince 47 µM ULK-101 ile muamele edilmiştir. Daha sonra deney gruplarında RNA izolasyonu, cDNA sentezi yapılmış ve apoptoz, ER stresi ve otofaji ile ilişkili genlerin ekspresyon seviyeleri qRT-PZR ile analiz edilmiştir. Bunun yanı sıra otofajik aktivite LC3-II Kantitasyon ELISA kiti ile analiz edilmiştir. ULK-101’in ve tunikamisinin meme kanseri hücrelerinin koloni oluşturma yetenekleri üzerine etkisi, koloni formasyon analizi ile değerlendirilmiştir. Daha sonra GRP78/BiP ELISA kiti kullanılarak tunikamisinin ER stresi üzerine etkisi araştırılmıştır. ULK-101, meme kanseri hücrelerinin koloni oluşturma yeteneğini önemli ölçüde azaltmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına göre, tunikamisin ve ULK-101’in hücre canlılığının %50‟sini inhibe ettiği dozlarla kombine kullanımları MCF7 hücrelerinde additif etkiye neden olmaktadır. Tüm sonuçlar bir arada değerlendirildiğinde, ULK-10’in meme kanseri hücrelerinde otofajiyi baskılayarak, ER stresi ile apoptozu arttırarak antikanser etkiye neden olduğu düşünülmektedir.
Osteopenili geriatrik bireylerde kas kuvveti, ayak taban duyusu ve kemik mineral ölçümünün postür, yürüyüş ve düşme ile ilişkisi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024)
Bu çalışma osteopenik geriatrik bireylerde kas kuvveti, ayak taban duyusu, postür, fonksiyonel kapasite-yürüyüş ve düşme korkusunu değerlendirmek ve bu parametrelerin birbirleriyle ve osteopeni T-skoruyla olan ilişkisini incelemek amacıyla yürütüldü. Çalışma Ekim 2022-Temmuz 2024 tarihleri arasında Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Dahiliye Bölümüne başvuran 65 yaş üstü 24 birey ile tamamlandı (n=24). Çalışmaya katılan osteopenik geriatrik bireylerin fiziksel özellikleri ve sağlık bilgileriyle birlikte kemik mineral yoğunluğu, kas kuvveti, ayak taban duyusu, fonksiyonel kapasitesi ve düşme korkusu değerlendirildi. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 69.1±2.66 olarak bulundu. Çalışmaya katılan bireylerin %50’si obezdi. Osteopeni T-skoru ile yaş arasında negatif yönde orta düzeyde anlamlı bir sonuca ulaşıldı (p=0.009, r=-0.523). Sol ayak 1.Metatarsophalangeal eklemden ve medial malleolden değerlendirilen vibrasyon duyusu da osteopeni Tskoru ile negatif yönde orta düzeyde anlamlıydı (sırasıyla p=0.048, 0.022; sırasıyla r= -408,-464.). Sağ topuktan değerlendirilen iki nokta diskriminasyon duyusu ile düşme korkusu arasında pozitif yönde anlamlı ilişkiye rastlandı (p=0.009, r=0.524). Sol ön ayak medial bölümden değerlendirilen hafif dokunma duyusu ile 6DYT arasında negatif yönde anlamlı ilişki bulundu (p=0.007, r=-0.535). Çalışmamız literatüre osteopenik bireylerde kas kuvveti, postür, düşme korkusu, fonksiyonel kapasite gibi parametrelerin birlikte değerlendirildiği tek çalışma olarak katkı sunmuştur. Sonuç olarak osteopenik bireylerde; T-skoru ile vibrasyon duyusunun, hafif dokunma ve iki nokta diskriminasyon duyusunun da diğer değişkenlerle ilişkisi sebebiyle ayak taban duyu değerlendirmesi yapılabilir. Çalışmamızın bulgularının desteklenmesi için daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Kentleşme sürecinde sekülerleşme ve dini hayat: Konya örneği
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024)
Kentler, antik çağlardan günümüze çeşitli toplumsal değişim ve dönüşümlere tanıklık etmiş alanlardır. Kent mekânlarının fiziki ve toplumsal yapısı zaman içerisinde değişirken; beraberinde kente dair deneyimlerimiz de değişmektedir. Kent ve toplum arasındaki ilişkinin kırılma noktasını ise “modernleşme” adı verilen hızlı değişim süreci oluşturmuştur. Nitekim kentler, modernliğin yaygınlaştığı mekanlar olduğu için modernleşme ve sanayileşme gibi kavramların her birinin birlikte ilerlediği göz önüne alındığında, sekülerleşme bunların sonucunda meydana gelen bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern kent yaşamında rasyonel planlama ve organizasyon, toplumsal ilişkilerin bürokratik kurumlar aracılığıyla yürütülmesi, kültürel yapının modern eğitim kurumları ve kitle iletişim araçları tarafından yönlendirilmesi gibi faktörler insanların bilinç ve algı dünyalarında değişikliklere neden olabilmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak geleneksel değerler ve yaşam tarzları kent yaşamında dinamizmini yitirirken yerlerini modern unsurlara bırakmakta ve yaşanan bu dönüşümlerin bir neticesi olarak din, kent toplumunda farklı şekillerde algılanıp, yaşanır hale gelmektedir. Konuyu ülkemiz özelinde değerlendirecek olursak, ülkemiz gibi geleneksellikten modernliğe yönelmiş ancak ne tam anlamıyla geleneksellikten sıyrılabilmiş ne de tam olarak modernleşebilmiş toplumlarda geleneksel, modern ve post modern unsurların bir arada bulunduğu düşünüldüğünde, bir yandan geleneksel bir yandan da modern ve seküler özellikler sergileyen farklı dindarlık biçimlerinin geleneksel şablonlarla analiz edilmesi pek mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla kentleşme olgusunun, dindarlığın çeşitli boyutlarında meydana getirmiş olduğu etkilerin anlaşılması, gözlemlenebilir dini sosyal davranışın analiziyle mümkün olabildiğinden, yeni saha araştırmalarına ve tipolojik açıklamalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu anlamda araştırmada, kentleşme sürecinin sekülerleşme-din etkileşimi bağlamında toplumun din algısındaki farklılaşmalara etkisi ile dinin modern kent toplumu üzerindeki etkileri, Konya örnekleminden elde edilen veriler ışığında istatistiki tekniklerle test edilerek incelenmiş ve sekülerleşmenin Konya kentinde ikamet eden bireylerin dini inanç, tutum ve davranışlarında çeşitli değişkenlere bağlı olarak birtakım farklılaşmalar meydana getirdiğine ilişkin varsayımımızın bulgularla doğrulandığı görülmüştür. Bununla birlikte, başta Allah inancı başta olmak üzere dini tecrübenin inanç, ibadet, bilgi ve etki boyutlarına yönelik tutumlarda, geleneksel anlayış ve uygulamaların farklı biçim ve tarzlarda varlığını sürdürdüğü ve yaşanan değişim süreçlerinin etkisiyle dinin formel biçimleri ile mâna ve anlam alanlarında genişleme ya da daralma durumlarının olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Selenyumun diyabetik ratlarda kardiyak doku üzerine 3 boyutlu etkileri
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024)
Diyabetes Mellitus (DM), prevalansı tüm dünyada giderek artan kronik endokrin bir metabolik bozukluktur. Hiperglisemi kaynaklı reaktif oksijen türleri (ROS) birikimindeki artış kalpte yol açtığı oksidatif hasarlanma ile kardiyak metabolik olaylarda bozulmaya neden olur. Antioksidatif savunma mekanizmalarında destekleyici rol oynayan selenyum (Se) hücresel ROS birikimini önleyerek diyabetin kalpte sebep olduğu oksidatif stres kaynaklı patolojileri tersine çevirebilir. Bu bağlamda araştırmamızda diyabetik kalplerde hiperglisemi kaynaklı meydana gelen bozulmuş mekanik ve metabolik fonksiyonların antioksidatif eser element uygulaması ile ROS birikiminin engellenmesi vasıtasıyla iyileştirilebileceği hipotezi kurgulanmıştır. Bu amaçla mevcut tez çalışmasında diyabetik ratlarda Se uygulamasının kardiyak doku üzerindeki etkilerinin histolojik, fizyolojik ve biyokimyasal parametreler ile çok yönlü değerlendirilmesi amaçlanmıştır. 34 adet 12 haftalık Wistar albino erkek sıçan; Kontrol grubu (n=8), Diyabet (DM) grubu (n=9), Selenyum (Se) grubu (n=8) ve Diyabet+Selenyum (DM+Se) grubu (n=9) olmak üzere randomize şekilde ayrılmıştır. DM ve DM+Se gruplarında intraperitoneal (i.p.) yolla 55 mg/kg tek doz streptozotosin (STZ) enjeksiyonu ile diyabet indüklenmiştir. STZ'nin 3. günü itibariyle 30 günlük 1 mg/kg sodyum selenit (Na2SeO3) enjeksiyonu uygulanmış, deney sonunda kuyruk veninden kan örnekleri alınmıştır. Servikal dislokasyon sonrası sıçanların kalp dokuları histolojik görüntüleme ve fizyolojik değerlendirme için çıkarılmıştır. Kan örnekleri serumda açlık kan glukozu (AKG), trigliserit (TG), total kolesterol, yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL) ve düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) kolesterol düzeylerinin tayini için biyokimyasal incelemeye tabii tutulmuştur. Ayrıca glutatyon peroksidaz (GSH-Px) enzim aktivite düzeyleri ve malondialdehit (MDA) seviyeleri çift antikor sandviç ELISA yöntemiyle belirlenmiştir. Kardiyak kontraktilitenin ve mekanik fonksiyonların değerlendirilebilmesi adına atriyum dokuları izole organ banyosuna asılmıştır. Selenyum, diyabetik ratların AKG değerlerinde önce normoglisemik, daha sonra şiddetli hiperglisemik bir etkiye neden olmuştur. TG, total kolesterol, HDL ve LDL düzeyleri bakımından gruplar arasında anlamlı farklılıklar saptanmıştır (p<0,05). DM grubunda MDA düzeyi Kontrol (p<0,001), Se (p<0,05) ve DM+Se (p<0,05) gruplarına göre anlamlı derecede daha yüksek, GSH-Px enzim aktivite seviyesi ise daha düşük kaydedilmiştir (p<0,001). Histolojik değerlendirmeye göre DM grubundaki kalplerde patolojik bir histomorfoloji gözlenmiştir. DM+Se grubunda ise DM'ye göre daha az kardiyak doku hasarı tespit edilmiştir. İzole organ banyosu verileri analizinde DM+Se grubu ile DM grubu arasında atriyum dokularının gerim değerleri bakımından istatistiksel fark bulunmuştur (p<0,05). Ayrıca DM grubunda zamana bağlı değişen gerim değerleri arasında anlamlı bir fark yokken (p>0,05), Kontrol, Se ve DM+Se gruplarında anlamlı farklılıklar olduğu ortaya konmuştur (p<0,001). Çalışma sonucuna göre selenyum, diyabetik sıçanlarda bozulmuş kardiyak doku histolojisinde ve fizyolojisinde iyileştirici bir etkiye neden olmuştur. Selenyumun bu etkisinin GSH-Px enzim aktivite düzeylerinde artışa, MDA düzeylerinde ise azalmaya sebep olarak muhtemelen hiperglisemi ile indüklenen artmış oksidatif stresi baskılama temelli meydana geldiği düşünülmektedir. Biyokimyasal parametrelerde yol açtığı değişken ve çelişkili sonuçlar ise selenyumun hem lipit hem de karbonhidrat metabolizması üzerinde ne yönde bir etki gösterdiğinin belirlenebilmesi adına daha ileri düzey ve detaylı çalışmaların yapılması gerektiğini, doz ve uygulama süresine bağımlı araştırmaların ön planda tutulmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.