Necmettin Erbakan Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi

DSpace@Erbakan, Necmettin Erbakan Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.

 

Güncel Gönderiler

Öğe
Son 10 Yılda Kliniğimizde Yapılan Serklajların Retrospektif Değerlendirilmesi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2022) Akıncı, Delal; Acar, Ali
Amaç: Hastanemizde son 10 yılda yapılan serklajların retrospektif değerlendirilmesi ile proflaktik ve acil serklajların; servikal yetmezliğin risk faktörleri, hastanın demografik özellikleri gibi çeşitli yönlerle ele alınarak serklajın obstetrik sonuçlar üzerine etkilerinin karşılaştırılmasıdır. Yöntem: Hastanemizde son 10 yıl içinde yapılan serklajlar retrospektif olarak hastanenin elektronik kayıt sisteminden ve arşivdeki hasta dosyaları üzerinden tarandı. Çalışmaya çoğul gebelikler fetal anomalisi olanlar ve Mc Donald Tekniği dışında yapılan serklajlar dahil edilmedi. Öyküye ve ultrasonografik bulgulara bağlı serklajlar proflaktik, fizik muıayeneye bağlı serklajlar acil serklaj olarak kabul edildi.Hastaların yaşı boyu kilosu beden kitle indeksi serklajın gebeliğin kaçıncı haftasında yapıldığı ek hastalık varlığı geçirilmiş cerrahi öyküsü gravide parite yaşayan çocuk sayısı abortus sayısı intrauterın mort fetüs ivf öyküsü geçirilmiş konizasyon Denklemi buraya yazın.öyküsü herhangi bir sebeple geçirilmiş servikal dilatasyon öyküsü mevcut doğumun şekli doğumun haftası apgar ve doğum kilosu vb sorgulandı Bulgular: Erken doğum öyküsü var olan hasta oranı proflaktik serklaj yapılan hasta grubunda acil serklaj yapılan hasta grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek izlendi (p<0.05). %84.3’e karşı %48.1. Geçirilmiş serklaj öyküsü oranı proflaktik serklaj yapılan hasta grubunda acil serklaj yapılan hasta grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek izlendi (p<0.05).%44.1’e karşı %9.3. Ortalama servikal uzunluk proflaktik serklaj yapılan grupta ortalama 30.44 mm iken acil serklaj yapılan grupta ortalama 18.84 mm olarak bulunmuş olup bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu(p<0.05). Servikal muayene esnasında fuenniling tespit edilen hasta oranı acil serklaj yapılan grupta %27.8 olup proflaktik serklaj yapılan grupta %0 olarak tespit edildi .Bu fark istatiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05) Doğum haftası açısından karşılaştırıldığında proflaktik serklaj yapılan hasta grubunda ortalama doğum haftası 35.17, acil serklaj yapılan hasta grubunda ortalama 30.77 olarak bulunmuş olup proflaktik serklaj yapılan hasta grubunda serklajdan doğuma kadar geçen sürenin daha uzun olduğu tespit edildi. Bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır.(p<0.05) Doğum ağırlığı proflaktik serklaj yapılan hasta grubunda ortalama 2686.37 gr acil serklaj yapılan hasta grubunda ortalama 1910 gr olarak tespit edilmiştir bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu. .(p<0.05) 5. dakika APGAR skoru karşılaştırıldığında proflaktik serklaj yapılan hasta grubunda ortalama 6.04 iken acil serklaj yapılan hasta grubunda ortalama 4.5 olarak tespit edilmiş olup bu oran istatistiksel olarak anlamlı idi. .(p<0.05) Sonuç:Çalışmamızda proflaktik serklaj yapılan servikal yetmezlik açısından yüksek riskli gebelerde acil serklaj yapılan hastalara göre doğuma kadar geçen süre daha uzun APGAR ve doğum kiloları daha tatmin edici sonuçlar vermiştir.
Öğe
Endometrial Karsinomlarda İmmünhistokimyasal Lipin-1 Ekpresyonunun Değerlendirilmesi ve Prognostik Verilerle İlişkisi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2024) Yılmaz, Okancan; Oltulu, Pembe
Endometrial kanser (EMK), kadınlarda görülen jinekolojik kanserler arasında en yaygın olanlarından biridir. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) bünyesindeki Global Kanser Gözlemevi (GCO) tarafından yayımlanan GLOBOCAN 2020 istatistiklerine göre, endometrial kanser dünya genelinde 417.000 yeni tanı ve 97.000 ölümle, kadınlarda altıncı en sık rastlanan kanser türüdür ve kadın kanserlerinin yaklaşık %4,5'ini temsil etmektedir. Diğer birçok kanser türünün aksine, son yirmi yıl içinde insidans oranlarında düşüş gözlemlenirken, endometrial kanserin insidansı yükselmeye devam etmektedir. Kanser hücreleri, normal hücrelere kıyasla, genellikle metabolik yolları değiştirerek çalışır. Bu, yeni moleküler yapıların üretilmesi ve artan enerji taleplerinin karşılanması amacıyla yapılır. Bu süreç, özellikle metastaz yapabilme ve hızlı büyüme yetenekleri için gerekli olan organellerin üretimini sağlayacak yeni membranların üretilmesi için lipid metabolizmasının yeniden düzenlenmesini içerir. Bu süreç için, yağ asitlerinin ve kolesterolün alımı veya sentezi gerekir. Lipin ailesi olarak bilinen ve üç üyesi bulunan (lipin-1, lipin-2, lipin-3) fosfatidik asit fosfataz (FAF), bu mekanizmada kritik bir role sahiptir. Lipin-1'in enzimatik aktivitesi, hücre farklılaşmasını, inflamasyonu ve otofajiyi içeren çeşitli yolları hızlandırarak karsinogenezis (kanser oluşumu) sürecini tetikler. Bu nedenle, lipinler ve lipid biyosentezini düzenleyen diğer enzimler, geliştirilmekte olan kanser terapilerinde hedeflenmesi muhtemel önemli faktörler arasındadır.Lipin-1 ile alakalı daha önce akciğer, prostat ve meme karsinomlarında çalışmalar mevcut olup lipin-1 inhibitörleri bu tümörlerin tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Çalışmamızda Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı’nda EMK tanısı almış olgular değerlendirildi. Olgulara immünhistokimyasal olarak Lipin-1 boyası uygulandı. Elde edilen veriler klinikopatolojik parametrelerle istatistiksel olarak karşılaşıltırıldı. Lipin-1 ile tümör derecesi arasında orta düzeyde ve istatistiksel olarak anlamlı bir pozitif korelasyon saptanmıştır (r = 0.284, p = 0.004). Lipin-1 ile hasta yaşları arasında anlamlı bir fark bulunmuştur (p = 0.020). Yoğun boyanan grup en yüksek ortalama yaşa sahiptir. Lipin-1 ile FIGO evresi evresi açısından gruplar arasında anlamlı farklar bulunmuştur (p = 0.032). Yoğun boyanan grupta daha ileri evreler sık görülmüştür. FIGO evresi ile tümör derecesi arasında güçlü ve istatistiksel olarak çok anlamlı bir pozitif korelasyon gözlenmiştir (r = 0.693, p < 0.001). FIGO evresi ile lenf nodu metastazı arasında da güçlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir pozitif korelasyon bulunmuştur (r = 0.720, p < 0.001). Tümör derecesi ile lenf nodu metastazı arasında orta düzeyde ve istatistiksel olarak anlamlı bir pozitif korelasyon tespit edilmiştir (r = 0.315, p = 0.001). Tümör derecesi ile yaş arasında da orta düzeyde ve istatistiksel olarak anlamlı bir pozitif korelasyon saptanmıştır (r = 0.380, p < 0.001). Lenf nodu metastazı ile tümörün en uzun çapı arasında düşük düzeyde fakat istatistiksel olarak anlamlı bir pozitif korelasyon mevcuttur (r = 0.209, p = 0.037). Lipin-1 ile endometrioid ve seröz tip kanserler açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık yoktur (p = 0.305). Daha önce literatürde EMK ile ilgili çalışma bulamadığımız Lipin-1 molekülü ile EMK anlamlı sonuçlar elde edilmiş olup bu molekülün tedavi aşamasında kullanılabileceğini düşünmekteyiz.
Öğe
Erişkin Akut Lösemilerinde İmmunhistokimyasal Pd-L1 Ve Pd-L2 Ekspresyonlarının Klinikopatolojik ve Prognostik Analizi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2024) Gürel, İpek; Kılınç, Fahriye
Erişkinlerde en sık görülen akut lösemi Akut Myeloid Lösemi (AML) olup çocuklarda ise Akut Lenfoblastik Lösemi (ALL)’dir. Refrakter ve relaps (R/R) vakalar erişkin yaş grubunda daha sık görülmektedir. Son yıllarda malign tümör insidansının artması; kemoterapi, radyoterapinin immun sistemi zayıflatması ve bu tedavilerin ciddi yan etkilere neden olmasıyla immunoterapinin önemi artmıştır. Kanser immünoterapisinde immun checkpoint moleküllerinin keşfi ise büyük atılımlara yol açmış olup solid tümörlerin tedavilerinde ve hematolojik malignitelerde ise multiple myelomda kullanılmaya başlanmıştır. Çalışmamızda Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesinde 2017-2023 yıllarında 18 yaş üzerinde tanı almış ve ek hastalığı (anti PD-1/anti PD-L1 tedavisi alan non hematolojik malignite, romatolojik ve otoimmun hastalıklar) olmayan 41 ALL ve 55 AML hastasının ilk tanı aldıkları kemik iliği biyopsisi bloklarından kesitler alınarak immunhistokimyasal PD-L1 ve PD-L2 boyamaları yapıldı. Blastik hücrelerdeki PD-L1 ve PD-L2 ekspresyonlarının boyanma yüzdeleri değerlendirildi ve sonuçlar klinikopatolojik ve genetik verilerle istatistiksel olarak kıyaslandı. PD-L1 ile cinsiyet arasında erkek cinsiyet lehine zayıf korelasyon (rho:0,266, p:0,009) ve ferritin ile de pozitif yönde korelasyon (p: 0,035) saptandı. PD-L2 ekspresyonu ile lösemi tipleri arasında AML (p:0,039) yönünde, yaş (p:0,003) ve selülarite (p:0,043) ile de pozitif yönde korelasyon izlendi. Sonuç olarak çalışmamızda PD-L1 pozitifliği ALL’de %43,9, AML’de %58,2; PD-L2 pozitifliği ise ALL’de %73,1, AML de %74,5 hastada tespit edilmesi nedeniyle tedavide anti PD-1 ve anti PD-L1 ajanlarının kullanımına yer verilebileceğini ayrıca PD-L1 ekspresyonu negatif saptanan hastaların 31 (%32,2)’inde PD-L2 ekspresyonu izlenmesi nedeniyle PD-L1 negatif olgularda dahi PD-L2 pozitifliği nedeniyle anti PD-1 ajanların kullanım yolunun açılabileceğini düşünmekteyiz. Çalışmamızda PD-L1 ve PD-L2 ekspresyonunun R/R vakalarda, toplam sağ kalım ile ilişkisinde, kötü risk gruplarının ortaya konmasında anlamlı farklılık saptanmamış olup daha geniş vaka serilerinde, flow sitometri veya FISH ile değerlendirildiğinde farklı sonuçların ortaya çıkabileceğini düşünmekteyiz.
Öğe
Bir Üniversite Hastanesinde Araştırma Görevlisi Olarak Çalışan Hekimlerin Mesleki Değer Algısı İle Sağlıkta Şiddete Maruziyet Durumları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2024) Ay, Iraz; Küçükceran, Hatice
Amaç Sağlık ta şiddet giderek artmakta dır. Ş iddet gören sağlık çalışanlarının sürekli bir tetikte olma durumu, endişe, korku ve moral bozukluğu, iş motivasyon larının azalması ve işine odaklanama dıkları bilinmektedir. Sunulan çalışmada araştırma görevlisi hekimlerin şiddete maruziyet durumları, sağlıkta şiddeti etkileyen faktörler hakkındaki görüşleri ve şiddet ile mesleki değer algılarıı arasındaki ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem Kesitsel tanımlayıcı nitelikteki bu araştırmanın evreni Necmettin Erbakan Üniversitesi (NEÜ) Tıp Fakültesi dahili ve cerrahi bölümler in de görev yapan toplam 594 araştırma görevlisi hekim lerden oluşmaktaydı Gönüllük temelinde evrenin %70,3’üne ulaşılarak 411 araştırma görevlisi hekim çalışmaya dahil edildi. Çalışmada u ygulanan anket formu nun ilk bölümünde ; sosyodemografik bilgiler ve hekime yönelik şiddet ile ilgili sorula r, ikinci bölümde ise; Hekimlik Değer Algısı Ölçeği (HDA Ö yer alm aktadır . Elde edilen veriler SPSS (Statistical Package for Social Sciences for Windows) 20.0 programı kullanılarak analiz edildi. p<0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular Çalışma daki 411 hekimin y aş ortalaması 28,3±3,18 yıl , %52,1’i (n=214) kadın, meslekte geçirdikleri aktif çalışma sürelerinin ortancası 30 (min 1 maks 268) ay dı. H ekimlerin %74’ü (n 304) dahili b ö l ü mlerd e iken, %26’sı (n 107) cerrahi b ö l ü mlerd e görev yapmaktaydı Katılımcıların %96,1’i (n 395) son yıllarda şiddetin arttığını düşünmekte olup %84,9’u (n 349) sözel şiddete %16,3’ü (n 67) fiziksel şiddete , %28,7’si (n 118) ekonomik şiddete ve %4,9’u (n 20) cinsel şiddete uğradığını belirtti. Meslekte aktif çalışma süresi 2,5 yıldan fazla olan hekimlerin fiziksel şiddete (%20,6; n=41) ve ekonomik şiddete maruziyetleri (%35,2; n=70); 2,5 yıl ve altı çalışma süresi olan hekimler in fiziksel şiddete (%12,3; n=26) ve ekonomik şiddete (%22,6; n=48) maruz iyetinden daha yüksekti (p <0,05 Katılımcılara iddetin nedenleri sorulduğunda; en fazla şiddetin nedenleri sorulduğunda; en fazla ““beklemeye tahammülsüzlükbeklemeye tahammülsüzlük”” yanıtı verilirkenyanıtı verilirken, , şiddetin oluşturduğu olumsuz duygu ve düşünceler şiddetin oluşturduğu olumsuz duygu ve düşünceler içiniçin en en çokçok ““çalışma motivasyonu azalmasıçalışma motivasyonu azalması”” yanıtı alındı.yanıtı alındı. ErkekErkeklerlerin in %72,1%72,1’i’i ((n=142) n=142) hekimin hasta ile iletişim şeklininhekimin hasta ile iletişim şeklinin, , %43,7%43,7’si (’si (n=86)n=86) empati yeteneğinin azalmasının ve empati yeteneğinin azalmasının ve %35,0%35,0’ı’ı ((n=69)n=69) tıbbi bilgitıbbi bilgi--beceri ve donanımın beceri ve donanımın yetersizliğiyetersizliğinin nin şiddette şiddette etkietkisininsinin olduğunu olduğunu düşünüyordudüşünüyordu.. Kadınların ise Kadınların ise %58,9’u (n=126)%58,9’u (n=126) iletişim şeklinin, iletişim şeklinin, %34,6’sı (n=74) hekimin empati yeteneğinin azalmasının%34,6’sı (n=74) hekimin empati yeteneğinin azalmasının, , %21,5’i (n=46)%21,5’i (n=46) tıbbi bilgitıbbi bilgi--beceri ve donanımın yetersizliğinin şiddette etkibeceri ve donanımın yetersizliğinin şiddette etkisininsinin olduğunu düşünüyordu. olduğunu düşünüyordu. Hekimin hasta ile iHekimin hasta ile iletişiletişimm şekli, empati yeteneğinin azalması ve tıbbi bilgişekli, empati yeteneğinin azalması ve tıbbi bilgi--beceri ve donanım beceri ve donanım yetersizliğinin şiddette etkili olduğyetersizliğinin şiddette etkili olduğunu düşünen erkeklerin oranıunu düşünen erkeklerin oranı,, kadınlara göre daha yüksektikadınlara göre daha yüksekti (p<0,05)(p<0,05).. Hekimin hastasıyla anlaşılır bir dille konuşması, mesleki haklarını bilmesi, hasta Hekimin hastasıyla anlaşılır bir dille konuşması, mesleki haklarını bilmesi, hasta mamahremiyete özen göstermesi, tanı ve tedavi konusunda yeterli bilgilendirmeyi yapması hremiyete özen göstermesi, tanı ve tedavi konusunda yeterli bilgilendirmeyi yapması hekimlerin benimsediği en hekimlerin benimsediği en önemli özelliklerdi.önemli özelliklerdi. Ankete katılan hekimlerin Ankete katılan hekimlerin HDAÖHDAÖ toplam puan toplam puan ortalaması 72,35±7,46 idiortalaması 72,35±7,46 idi.. Sözel şiddeteSözel şiddete maruz kalan hekimlerin HDAÖ toplam maruz kalan hekimlerin HDAÖ toplam puanı puanı (71,75±7,36)(71,75±7,36) veve fiziksel şiddetefiziksel şiddete maruz kalan hekimlerin HDAÖ toplam puanı maruz kalan hekimlerin HDAÖ toplam puanı (70,67±6,64), (70,67±6,64), sözel şiddete sözel şiddete (75,69±7,17) (75,69±7,17) ve fiziksel şiddete maruz kalmayanve fiziksel şiddete maruz kalmayan (72,67±7,57) (72,67±7,57) hekimlere göre hekimlere göre daha düşüktü daha düşüktü (p<0,05)(p<0,05).. Hekimin hasta ile iletişim şeklininHekimin hasta ile iletişim şeklinin şiddette etkili olduğunu düşünenlerin şiddette etkili olduğunu düşünenlerin HDAÖ toplam puanı (HDAÖ toplam puanı (73,26±7,5573,26±7,55), düşünmeyenlere), düşünmeyenlere ((69,43±7,2069,43±7,20) göre daha yüksekti ) göre daha yüksekti (p<0,001).(p<0,001). Hekimin empati yeteneğinin Hekimin empati yeteneğinin azalmasıazalmasınınnın şiddette etkisinin olduğunu düşünenşiddette etkisinin olduğunu düşünenlerinlerin HDAHDAÖÖ toplam puanı (74,10±7,5)toplam puanı (74,10±7,5) dada düşünmeyenlere düşünmeyenlere (69,65±6,76)(69,65±6,76) göre göre daha yüksekti daha yüksekti (p<0,001). (p<0,001). Sonuç Sonuç:: Bu çalışmada hekimlerin şiddete maruziyetinin yüksek olduğu, özellikle ekonomik Bu çalışmada hekimlerin şiddete maruziyetinin yüksek olduğu, özellikle ekonomik şiddetin yüksek olduğu görüldü. Dahili ve cerrahi bölümler ve cinsiyetler arasında şiddete şiddetin yüksek olduğu görüldü. Dahili ve cerrahi bölümler ve cinsiyetler arasında şiddete maruziyet açısından fark maruziyet açısından fark olmadığı görüldü.olmadığı görüldü. Her üç hekimden ikisininHer üç hekimden ikisinin şiddette iletişim şeklinin şiddette iletişim şeklinin etkisinin olduğunu etkisinin olduğunu düşündüğünü fakat yarısından fazlasının düşündüğünü fakat yarısından fazlasının tıbbı bilgitıbbı bilgi, , beceri ve donanımbeceri ve donanım yetersizliğininyetersizliğinin şiddette şiddette etkisinin olmadığını etkisinin olmadığını düşündükleri görüldüdüşündükleri görüldü. . Erkek hekimlerin kadın Erkek hekimlerin kadın meslektaşlarına kıyasla şiddetmeslektaşlarına kıyasla şiddettte iletişim e iletişim şeklişekli, empati ye, empati yeteneğiteneğinin azlığınin azlığı ve tıbbi bilgi, beceri ve ve tıbbi bilgi, beceri ve donanım donanım yetersizliğinin yetersizliğinin etkisinietkisininn daha yüksek düzeyde olduğunu düşündükleri görüldü. daha yüksek düzeyde olduğunu düşündükleri görüldü. Hekimlerin şiddete maruz kalmasının, hekimlik değer Hekimlerin şiddete maruz kalmasının, hekimlik değer algılarını olumsuz etkilediği saptandı. algılarını olumsuz etkilediği saptandı. Şiddette hekimin hasta ile olan iletişim şeklinin ve empati yeteneğinin etkisi olduğunu Şiddette hekimin hasta ile olan iletişim şeklinin ve empati yeteneğinin etkisi olduğunu düşünendüşünenlerilerinn hekimlik değer algıları daha yüksekhekimlik değer algıları daha yüksekti.ti.
Öğe
Üniversite Hastanesine Başvuranların İletişim Yeterliliğinin Sağlıkta İletişim Sorunları Açısından Değerlendirilmesi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2024) Ünsaçan, Mahmut Esat; Küçükceran, Hatice
Amaç: Sağlık iletişimi ve sağlıkta iletişim sorunları günümüzün koşullarında gittikçe daha çok önem kazanmaktadır. Bir tarafta kitleler ile kurulan ve sağlık okur-yazarlığı ile ilgili konular sağlık iletişimi kapsamına girerken diğer tarafta sağlık personeli ile hasta arasında gerçekleşen ve en özel konuların konuşulduğu iletişim türü de bu kapsamda değerlendirilir. Sağlıkta iletişimi etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Sunulan çalışmada hastaneye başvuran kişilerin iletişim yeterliliğinin sağlıkta iletişime etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipte olan araştırmada, Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine herhangi bir nedenle başvurmuş 18-65 yaş aralığındaki hasta veya hasta yakınları ile yüz yüze görüşme sağlandı ve gönüllük temelinde anket formunu dolduran katılımcılar çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya %5 hata payı, %95 güven aralığı ile en az 377 kişi dâhil edilmesi gerektiği hesaplandı. Örneklem büyüklüğüne yaklaşık üç ayda (01 Şubat 2023-30 Nisan 2023) ulaşıldı. Anket formu; sosyodemografik bilgi formu, İletişim Yeterlilik Ölçeği Kısa Formu (İYÖ-KF) ve Hasta Merkezli İletişim Engelleri Ölçeği (HMİEÖ)’den oluşmaktaydı. İYÖ-KF’i sekiz alt boyutu (1-Sosyal Davranış Yeterliliği 2-İletişimde Bireysel Yönler 3-Empati Yeterliliği 4-Uyum Yeterliliği 5-Duyarlılık Yeterliliği 6-İletişime Teşvik 7-İnsan İlişkileri 8-Dinleme Yeterliliği), HMİEÖ’nün ise yedi alt boyutu (1-Korku ve Endişe 2-Merak ve Bilgi İhtiyacı 3- İlgi İhtiyacı 4- Önyargı 5- Güvensizlik 6- Güvenlik Personeli 7-Bekleme Süresi) bulunmaktadır. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 33,76±12,05 (min=18, maks=65) yıldı ve %50,7’si (n=203) 30 yaş ve altındaydı. Çalışmaya katılanların %50,5’i (n=202) kadın, %56,0’ı (n=224) evli ve %63,2’si (n=253) üniversite mezunu idi. Anketi cevaplayanların %56’sı (n=224) gelir getiren bir işte çalışmakta iken %52,3’ünün (n=209) geliri giderine denk idi ve %91,0’ı (n=364) kentsel bölgede yaşamaktaydı. Katılımcıların %4,8’i (n=19) iletişim kabiliyetinin yetersiz olduğunu belirtirken, %62,0’ı (n=248) ise daha önceki sağlık merkezi başvurularında iletişim sorunu yaşadığını belirtti. İletişim yeterlilik toplam puanı, evlilerde (118,45±15,3) , bekâr (115,30±16,3) olanlara göre (p=0,048), kentsel bölgede (117,93±14,6) ikamet edenlerde ise kırsal bölgede (108,25±23,5) yaşayanlara göre yüksekti (p<0,001). Daha önceki sağlık merkezi başvurularında iletişim sorunu yaşamayanların iletişim puanı (120,09±15,5), yaşadığını belirtenlere (115,20±15,7) göre yüksek bulundu (p=0,003). Hiçbir kişilik bozukluğu grubuna dâhil edilmeyenlerin iletişim puanı (120,84±12,9), C tipi kişilik bozukluğu grubundakilerin puanına (113,03±16,1) göre yüksek saptandı (p=0,004). Diğer kişilerle iyi iletişim kurduğunu belirtenlerin hasta merkezli iletişim engelleri ölçeği toplam puanı (107,40±12,0), diğer kişilerle iletişimini iyi olmadığı belirtenlere (100,52±9,3) göre daha yüksek bulundu (p=0,033). HMİEÖ alt boyutlarını incelediğimizde, katılımcılardan 30 yaş ve altı olanların, merak ve bilgi ihtiyacı alt boyut puanı (16,92±2,7), yaşı 30’un üzerinde olanlara göre (16,25±3,0) daha yüksekti (p=0,022). Bekleme süresi alt boyut puanı erkeklerde (11,24±3,0), kadınlara (10,37±3,2) göre (p=0,006), evlilerde ise (11,22±3,0), bekârlara (10,27±3,1) göre daha yüksekti (p=0,003). Daha önce sağlık hizmeti alırken iletişim sorunu yaşadığını beyan edenlerin bekleme süresi alt boyut puanı (11,28±2,8), yaşamadığını belirtenlere (10,02±3,4) göre daha yüksek tespit edildi (p<0,001). Ön yargı alt boyut puanı, kadınlarda (14,42±3,5), erkeklere (13,48±3,8) göre (p=0,012), 30 yaş ve altı katılımcıların puanı (14,44±3,5), yaşı 30’un üzerinde (13,45±3,8) olanlara göre (p=0,008), bekârların (14,62±3,5) ise, evlilere (13,43±3,8) göre daha yüksekti (p=0,002). İYÖ-KF toplam puanı ile HMİEÖ toplam puanı arasında pozitif yönde orta düzeyde bir korelasyon olduğu görüldü (r=0,332) (p<0,001). Sonuç: Sunulan çalışmada evlilerin bekârlara, erkeklerin kadınlara karşı bazı iletişim engellerine daha duyarlı olduğu görüldü. Katılımcıların daha önce kurduğu sağlık iletişimi süreçlerinde problem yaşayanların iletişimi daha yetersiz bulundu. Hiçbir kişilik bozukluğu grubuna dâhil edilmeyen bireylerin iletişiminin daha iyi olduğu sonucu bulundu. Yaşı daha genç, eğitim düzeyi yüksek, internet erişiminin daha yüksek olduğu merkezi bir konumda yaşayan katılımcıların, sağlık ile ilgili konularda daha meraklı ancak bir o kadar da ön yargılı olduğu sonucuna ulaşıldı.